Günlük yaşamımızda; gerek aile, gerek sosyal çevre, gerekse iş yaşamımızda yakinen tanıdığımız bir olumsuz duygu var: hayal kırıklığı.
Gösterilen müsamaha, yapılan iyilikler, gereğinden fazla ilgi ve alaka, kendimizden ödün vererek gösterdiğimiz her türlü pozitif tutum ve davranış: kısaca fedakarlık. Takındığımız bu tutum sonrasında karşılaştığımız olumsuz tüm durumlar bizi derinden etkiliyor.
Fedakarlığı Türk Dil Kurumu (TDK) kendi çıkarlarını önemsememek ve başkalarının iyiliği için mücadele etmek olarak tanımlıyor.
Bu tanımda en dikkat çeken etmen, “kendi çıkarlarını önemsememek” olacaktır şüphesiz.
Toplumumuzdaki aile yapısında sıklıkla karşılaştığımız ve tanıdık gelen bir tavır: “Benden önce evladım/eşim/partnerim.” İçgüdüsü.
Yine aynı şekilde en sık karşılaştığımız tavırlardan biri de nankörlükle suçlanan ya da karşı tarafı nankörlükle suçlayan bireyler.
Peki sorun nedir, fedakarlığın ölçüsü ne olmalıdır?
Aile yapısında fedakarlık, benlik yapısı ve sınırlar hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gerek beş yılı aşkın bir süredir psikoterapi alanında tecrübeye sahip bir psikolog, gerekse hayatın içinden bir birey olarak çokça karşılaştığım bir durum: Haksızlığa uğradığını, emeklerinin karşılığını alamadığını bildiren aileler/partnerler.
Çocukların en erken iki buçuk, en geç beş yaşları arasında bencil döngüye girmeleri beklenir. İlk kişisel benliklerinin oluşacağı, karakterleri ile diğer kişiliklerden ayrılacakları bu dönemde kendileri ve diğer insanlar arasına güvenli bir sınır koymayı tercih ederler. Oyuncaklarını, yaşam alanlarını hatta sevdiklerini paylaşırken bu dönemde daha bencil hale gelebilirler.
İlk bağımsızlık duygusunu tadacakları bu dönemde çocuklar için yeni bir ihtiyaç doğar: güç ihtiyacı.
Kendilerini daha güçlü hissetmek, karakter oluşumu sırasında güvende hissetmek için birincil ihtiyaçtır. Peki nedir çocuktaki güç algısı?
En iyi sosyal çevreye sahip, en komik, en iyi giyinen, en iyi yaşam standardına sahip insanlar çocukların nezdinde güçlü insan olarak değerlendirilebilmektedir. Güç unsuru, az önce de değindiğim gibi karakter çizimindeki ilk fırça darbelerini vurmaya başlayan çocuk için oldukça önemlidir. Bu dönemde hem güçlü olmak, hem de çevrelerindeki insanın güçlü olmasını istemek gibi davranışlar geliştirmeleri kaçınılmazdır.
Ne yazık ki bencil döngünün başladığı 3-5 yaş arasında gücü elde etmek, en iyi olmak, çevrelerinde en iyi insanları barındırmak gibi güdüler gelişebilmekte ve bu öğrenilen davranış ergenlik dönemine kadar devam edebilmektedir. Bu dönemde çocuk çevresinde ve bilhassa ailesinde “güçlü” insanlara ihtiyaç duyar. Ne yazık ki Türk ve Ortadoğu-Avrasya toplumlarında sıkça rastladığımız “Benim değil, çocuğumun olsun.” İçgüdüsü burada sıkça devreye giriyor.
İlk bencil döngüye giren çocuk, maddi manevi tüm ilginin kendisine verilmesi karşısında anne-babaya saygısını yitirebiliyor.
Verilen yemeği paylaşmayı reddeden, tüm dilimi çocuğa veren, kendisi kötü giyinirken çocuğa en iyi imkanları sağlayan ebeveyn karşısında çocuk; anne-babası ile arasındaki makasın açıldığını kısa sürede fark ediyor ve güç arayışı, rol model ihtiyacı hissettiği bu dönemlerde anne/babaya karşı mobing uygulayabiliyor ve kompleks geliştirebiliyor ve bu soylu-sefil ilişkisi yaşam boyu sürebiliyor.
Peki fedakarlıkta/özveride sınır ne olmalıdır?
TDK bile az önce verdiğim şekilde fedakarlığı, özveriyi kendi çıkarlarını önemsememek olarak tanımlıyor. Batı ve Uzakdoğu kültüründe “Önce anne baba mutlu olmalı ki çocuk mutlu olsun.” Algısı süregelirken ne yazık ki Ortadoğu-Avrasya kültürleri anne babanın elinde on varsa birini bile kendine almamasını, onunu da çocuğa vermesini ön görüyor.
Peki ne yapmalıyız?
Özellikle bencil döngüyü ilk kez gözlemleyebildiğimiz 2 buçuk – 5 yaşları arasında çocuk en az kendisi kadar sosyal, ekonomik ve fiziksel olarak iyi görünen, kendi sınırlarına saygılı ve en önemlisi kendi öz dünyası olan bir aile profili gözlemlemelidir. Çocuk, bencil döngüden çıkışın ilk adımı olacak ailede; kendisi dışında yaşamlar da olduğu, kimsenin kendi hayatını onun için gereksizce görmezden gelmek zorunda olmadığını, anne babasının da iyi yaşamlara sahip olma hakkı olduğunu öğrenmelidir.